Metin Akarslan ile Sözlü Tarih Görüşmesi

Metin Akarslan ile Sözlü Tarih Görüşmesi

Metin Akarslan (1939,Beyoğlu)

“Kaliteli yerlerde sergi açana itibar ediyorlar. Burada Van Gogh olsan bakmazlar sana.”

Herkesin özen gösterip gittiği dönemlerin Beyoğlu semtinde doğar Metin Akarslan. 29 Ekimde doğması ablasının Cumhur ismini koymasına sebep olur fakat babası değiştirir. Dedesi Tophane ustabaşısı İbrahim Efendi ve babası Kadri Efendi Fındıklı’da ikamet ederler. Otoriter biri olan dedesinin büyük bir meyve bahçesi vardır. İstanbul doğumlu olan babası Fevziye Mektebi’nde ve Kabataş İdadisi’nde eğitim alır ve çeşitli devlet görevlerinde bulunur. Edirne’de telgraf memurluğu yaparken Edirne işgal edilir ve İngilizler tarafından esir alınarak uzun süre esaret altında kalır. Esaretten döndüğünde öldürülen Mahmut Şevket Paşa şüphelisi olarak gözaltına alınır ve daha sonra susuz bulunarak tahliye olur. Hat sanatına ilgi duyan babasının arkadaşıdır Hamid Aytaç. Çocukken arkadaşı ile Karagümrük’ten Bayezıt’a giderken polisler tarafından yakalanır ve Şehzadebaşı’ndaki karakola götürülürler. Babasının komiser olduğunu orada karşılaştığında öğrenir. Nakşibendi tarikatına mensup olan annesi fakirlere çok yardım eden cömert biridir.

Çocukluk ve gençlik yılları Karagümrük’te geçer Metin Akarslan’ın. Buradaki 27. İlkokul’da eğitim hayatına başlar. Kalemi kağıdı dahi olmadığı çocukluk  döneminde başlar resme ilgisi. İlkokulu tamamladıktan sonra Sultanahmet Sanat Okulu Torna bölümüne devam eder. Bir sene sonunda okuldan sıkılır ve devamsızlığı nedeniyle okuldan çıkarılır. Ağabeyinin de çalıştığı darphanede askere gidene kadar çalışır. Matbaada mürettiplik öğrenir. Askerliğini Ankara’da yaparken bir gün alarmlar çalıp silahlar patlar ve 1960 ihtilali olduğunu öğrenirler. İhtilal sırasında koğuşa bir subay gelir ve halkın darbeye olumlu bakması için ailelerine ihtilali öven ve ihtilal olduğu için memnun olduklarını dile getiren mektuplar yazmalarını ister.

Gençliğinde dutluk olan Vefa Stadı’nın olduğu yerde gazoz ve su satarlar. Buraya yakın Cerrahi Tekkesi’nin yan kısmındaki sarayda güvercin yakalamaya çalışırlar. Meyve ağaçlarının yoğunlukta olduğu Edirnekapı civarındaki bahçelerde ve halde çalışarak geçimlerini sağlarlar.

Kalabalık bir aile oldukları için kardeşleriyle bir odada yatarlar. Şuan hayatta olan tek kendisi olmakla birlikte yedi kardeştirler bir zamanlar. Yazısı güzel olan ablası maliyeye girer. Diğer ablası ev hanımıdır. Ağabeylerinden biri Kasımpaşa Dolapdere arasında dolmuş şoförlüğü, biri marangozluk yapar, biri de darphanede çalışır. Resme ilgi duyan diğer abisi ise dökümcülük işiyle meşguldür.

Eşi Güler Hanımla ile görücü usulü ile 22 yaşında evlenir. İlk çocuğu Levent Bey bir şirketten emekli olur. Küçük oğlu Bülent Bey ise bir firmada çalışır.

Askerlikten dönünce bir süre darphanede çalışır. Daha sonra devlet malzeme ofisinde işe girer  ve bu sırada akşamları resim yapmaya başlar. Resme başladığı zaman manzara ve çiçek resimleri revaçta olduğu için kendisi de manzara resimleri yapar. Her akşam yaptığı ağlayan çocuk resimlerini satar. Bu sırada Acıbadem’den Bahariye’ye taşınırlar. Apartmanda tanıştığı resim öğretmeni İsmet Toprak’ı izleyerek sanat anlayışı oluşur ve kendine özgü resim tarzını bulur. Kendi çabasıyla öğrendiği Osmanlıcayı bazı resimlerinde kullanır. İmzasını stilize bir şekilde eski harflerle atar. Uzun süre piyasaya manzara resimleri yapar. Yaptığı resimleri mobilya mağazalarına götürür ve satar. Resim yaparken içki kullanır ve zamanla alkol bağımlısı olur. Alkol bağımlılığından dolayı fırça kullanamaz hale gelir ve bu yüzden parmaklarıyla resim yapmaya başlar. Fırçasız resim yaparken parmakları yara olur ve bir süre sonra bez kullanma ihtiyacı hisseder.  Böylece sanat camiasında ismi duyulur ve adı ”Fırçasız Ressam” olarak anılır. Alkol bağımlılığından kurtulsa da bir daha fırça kullanmaz. Bu sırada meslek hastalığı başlar ve kireçlenme olur. Trakya tarafında girdiği denizde dalgalar tarafından sahile fırlatılır ve bacağında kırık oluşur. Birçok yerde sergilenen resimlerinin bir kısmı satılır. Toplamda 47 tane sergi açar. Alaylı olduğu için sergi açmasına sıcak bakılmaz ve buralarda çok sıkıntı çeker.

Şahit olduğu bir resim tekniğini uzun yıllar sonra kendi katkılarıyla da geliştirir ve bu sentetik teknikle 30  tane resim yapar. Çerçeveci, verdiği resimleri mahvedince aynı akşam üzüntüden kalp krizi geçirir ve 17 gün yoğun bakımda kalır.  On yıl sonra yeniden bu teknikle resimler yapmaya başlar. Özellikle Japonların ilgi duyduğu bu resimlerin bir kısmını satar. Yaptığı resimlerin bir müzede yer almasını çok ister.

Yaşamını sürdürdüğü Kadıköy’e hiç alışamaz.

FOTOĞRAFLAR

VİDEOLAR

SÖZLÜ TARİH ARAŞTIRMALARI

Veritabanı

Sözlü Tarih Araştırmaları Veritabanı'nın yer alan tüm kategoriler için arama yapabilirsiniz.

D-SPACE

Sözlü Tarih arama veritabanı D-SPACE altyapısını kullanmaktadır.