Celal Yılmaz ile Sözlü Tarih Görüşmesi

Celal Yılmaz ile Sözlü Tarih Görüşmesi

(1941, Bolu)

 “Ezan okurken Celal hoca ezan okuyor der çıt çıkarmazlardı. Yazlık sinema bile dururdu.”

Devletin halkı baskı altında tuttuğu, köylünün jandarmadan korktuğu ve bu sebeple dağa çıkan insanların bulunduğu bir dönemde, Bolu’nun Seben ilçesinin Bıyıklar köyünde doğar Celal Yılmaz. Çocukluğunda, dini eğitim yasaktır. Köylülerin jandarmayı gözetlemek için tepede nöbet tuttuklarını acıyla hatırlar. Ezan da Türkçe okunmaktadır o vakit. 1950’de ezan tekrar Arapça okunmaya başladığı tarihlerde köydedir. Ezan aslına döndü denince halkın yaşadığı mutluluğu dünya karıştı diye tasvir eder. Devletin dini konulardaki baskısının 1954’ten sonra yumuşadığına da şahitlik eder.

Köyde okul olmadığı için eğitim alamaz. Camiye devam ederek imamdan Kur’an-ı Kerim okumayı öğrenir. Sesinin güzelliğinin farkındadır ve çobanlık yaptığı dağlarda yüksek sesle bir şeyler okuyarak vakit geçirir. 11 yaşında bir karışıklık üzerine askere çağırılır. İlk pantolonu bu durumu düzeltmek için 12 saatlik yolculuk sonunda vardığı Bolu seyahati esnasında alınır. İlk terbiyesini anneannesini izleyerek alır. Aile, 1954’te Seben’e taşındığı sıralar hafızlık eğitimiyle meşguldür. Aynı tarihlerde okuma yazma öğrenir. İlk müezzinliği de orada yapar. Bir köylüsünün teşvikiyle 1952’de Gönenli Mehmet Efendi’den  okumak üzere İstanbul’a gelir. Hafızlığını ‘katıksız evliyaullah’ olarak tanımladığı Gönenli Mehmet Efendi’nin yanında tamamladıktan sonra Mevlidhanlık, 1954’te daha 13 yaşındayken Hasköy’de müezzinlik yapmaya başlar. Tasavvuf ve musiki terbiyesi aldığı Hüseyin Sebilci ile aynı tarihte tanışır ve onunla ilişkisi hocanın 1975’te vefatına kadar tam 21 sene boyunca devam eder. Rufai tarikatına mensup Hüseyin Sebilci ile geçirdiği yıllarda İstanbul’daki tasavvuf çevreleri ile de tanışır. Onun vasıtasıyla Şişhane’deki Rufai Tekkesi’ne devam eder, yine onunla tekke adabına uygun olarak yapılan Cerrahi Şeyhi Safer Dal Efendi’nin cenaze  merasimine  katılır, 1967’de Konya seyahati yapar. Vefatından sonra diğer tarikatların dergâhlarına da gidip gelir. Askerliğini 1962 senesinde Kütahya Simav’da yapar.

1950’lerden beri İstanbul’da dindar çevrelerle iç içedir. İstanbul’daki öğrencilik yıllarında, Abdurrahman Şeref, Şemsettin Yeşil, Yeraltı Camii İmamı Ali Efendi, Varnalı Hamdi Efendi, Abdurrahman Gürses ve Hasan Akkuş gibi devrin mühim zatlarından istifade imkânı bulur. Gençlik yıllarında mevlithanların piri olarak nitelen Mecit Sesigür’ün iltifatına mazhar olur. Mevlid-i şerif okunmasının caizliği tartışmasının son 20 yılda çıktığını söyler. Mevlid-i şerife geçmişe kıyasla daha az teveccüh gösterildiğini düşünür.

1952 yılının İstanbul’unu, köyden gelmiş bir çocuk olarak cennete benzetir. Diyanet’te görev yapabilmek için dışardan sınavlara girerek gerekli evrakı tamamlar. 1965 yılı Mart ayında Beylerbeyi Hamid-i Evvel Camii’ne tayin edilir. Aynı senenin Nisan ayında da evlenir. O yıllarda seçkin bir  cemaati olan Beyoğlu Ağa Camii İmamı Rahmi Efendi’den kıraat dersi alır. Kasımpaşa’da yaşayan eşinin ailesine yakın olmak için Cami-i Kebir’e geçer. Burada 27 sene müezzin olarak görev yapar. Denizle iç içe, ahşap evlerin hâkimiyetinde, hemen her kahvenin bir kabadayısının olduğu dönemlerden, 1966’dan beri Kasımpaşa’da ikamet eder. Çocukken hayranlıkla İsmail Dümbüllü’yü izlediği Sirkeci’de yıllar sonra mersiye okumuş olmayı şaşkınlıkla hatırlar.

2015 senesinde Kültür Bakanlığı tarafından Kültür Sanat Büyük Ödülü’ne layık görülerek ödülünü Başbakan Ahmet Davutoğlu’ndan alır.

İki devrin insanı arasındaki en temel farkın kanaatsizlik olduğuna inanır.

FOTOĞRAFLAR

VİDEOLAR

SÖZLÜ TARİH ARAŞTIRMALARI

Veritabanı

Sözlü Tarih Araştırmaları Veritabanı'nın yer alan tüm kategoriler için arama yapabilirsiniz.

D-SPACE

Sözlü Tarih arama veritabanı D-SPACE altyapısını kullanmaktadır.